Cuma, Nisan 02, 2010

bir nevi yabancılaşma

üstümde hiç beslemediğim canlıların yününden örülmüş ceketim
bu ceketin de insanlığın ilk keşiflerinden biri olan bir kuşağı var
adını bile bilmediğim insanların elinden pişmiş yemeklere,
hiç yüzmediğim denizlerin tuzunu katmışlığım var
nasıl çalıştığını anlayamadığım makinaların içinde,
nerden buharlaşıp geldiğini bilmediğim bulutlara bakıp
dillerini konuşamadığım insanların ülkelerine gitmişliğim var
fiziksel olarak varlığımı sürdürmemi sağlayan,
bedenimi her nasılsa harika bir şekilde yöneten bir beynim var
bazen hiçbirşeyi anlamama izin vermeyen,
kendimi sabitsiz bir pergel gibi hissettiren bir aklım,
bu aklın da içinde
anlar var fotoğraf gibi, insanlar var karşımda gibi, hayaller var yaşanmış gibi
sonra ben doğmadan ölen, ben öldükten sonra doğacak akrabalarım var
hiç okumadığım kitaplar var, çalışıp da kazandığımı sandığım parayla alınan
merak ediyorum
benden uzakta hiç göremediğim sevdiklerimi,
duyamadığım sessizlikleri
göremediğim renkleri
yüzüme esmemiş rüzgarları
her sabah selam verdiğim okul servisini bekleyen küçük kızla çöpleri süpüren çocuğun ismini
en çok da kendi serüvenimin sebebini

3 yorum:

kafcamus dedi ki...

pek leziz demişsiniz... bilhassa yün ve tuz meselesini ne güzel yakalamışsınız...

LaLe dedi ki...

teşekkürler !

fis dedi ki...

keyifli keyifli yüzümde tebessümle okudum aklından geçenleri..