Salı, Kasım 11, 2008

bulanık çorba

O gün içinde birşeyler vardı. Büyük birşeylerin olacağını hissediyordu. aslında büyük birşeyler yapacağını hissediyordu. kendisi yapmazsa başına gelmeyeceğinden o kadar emindi ki. kitaplığını toplarken yıllar önce, yıllar sonraki kendisine yazdığı mektubu okudu. geçmişten gelen sesindeki sorun neydi tam anlayamadı, evet hala yerinde sayıyordu. ama bu teorik olarak mümkün değildi. serin ve kuru yerde saklanmış sevgisi artık bozulmaya başlamıştı, son kullanma tarihi nerde yazıyordu, evirdi çevirdi bulamadı.bütün bu bulanıkçorba hisleri içinde volta atarken dinlediği müzikler onu kozmik parçalara ufalıyordu, hoşuna da gidiyordu, tam bir baş belasıydı. Lise bahçesinde yıllar önce walkman'inde dinlediği şarkıyı dinliyordu. dinlenmekten yorulmuş buruşmuş, kabarmış kasetteki bant gibi hissediyordu kendini. kaset sarmaya başlamıştı, şarkının en güzel yerinde. olayları nasıl da dramatize ediyordu.mutlu olmaktan bu kadar çok korkması kimi insan topluluklarına göre zavallılık mertebesindeydi, hele hele bu şekilde mutlu olanlar için mertebe bile yoktu. doğru cevabı silip yanlış cevabı işaretlemişti. birden bire kaşılıksız çek, cevapsız çağrı, mürekkebi bitmiş kalem, sürahinin dibindeki su, parmaktaki kağıt kesiği gibi hissetti kendini. içinde konuşup duran, dikkat çekme meraklısı salak sese bir dur dedi ve kendini dışarı attı (hayır canım pencereden falan değil). biricik yıldızımız güneşle burun buruna geldi. durdu... gözlerini kapattı...ama güneş kepenklerden içeri giriyordu..karşı koymak anlamsızdı.. gözlerini açtı... bütün kaygıları güneşe bulanmıştı, artık özgürlüklerine kavuşmuşlardı. bir çocuğun elinden kaçan uçan balon gibi gözden kaybolmaya başladılar. biraz daha güneşe bakarsa kör olabilirdi.
kaygılarının arkasından bakarken, Isaac Newton'un gerçeği nasıl bulduğunu düşündü. o da, o an, kendi gerçeğini buldu.

3 yorum:

kafcamus dedi ki...

zaten "zen"cilerin "satori" dedikleri şey de tam böyle bir şey herhalde.

LaLe dedi ki...

=) evet hiç bunu düşünmemiştim, ama tanım aynı gercekten..her durumun bir ismi var öyle değil mi, aynı biz insanlar gibi...

kafcamus dedi ki...

"...What's in a name? that which we call a rose
By any other name would smell as sweet..."

romeo-juliet, perde 2, sahne 2 :))