Çarşamba, Ocak 21, 2009

küba - aralık 2008

gördüğüm için kendimi çok şanslı hissettiğim bu güzel adadaki gezinin detayları.

5 aralık cuma- İstanbul-Madrid-Havana
Tatil ucağa binmeden az önce kalacağım yerin adresini yanıma almayı unuttuğumu fark etmemle başladı. Neyse ki uzun bir madrid aktarmam vardı, bu işleri hallettim, gezdim, yemek yedim,fotoğraf çektim. sonra tekrar uçak, biraz kitap, biraz uyku, yolculuk fırt diye geçiyor.küba saatiyle aynı gün gece 11'de Havana'da oluyorum. kazandıgım saatleri dönüşte kaybedeceğimin bilincindeyim. şansıma süper bir taksiye biniyorum, taksici frank bana sehri anlatıyor, çocuklarının fotolarını gösteriyor, sigara ikram ediyor. Eski havana anlamına gelen Habana Viaje'de kalacağım casa'ya gidiyoruz. Daha önce mailleştiğim Lourdes'in evinde yer olmadığı için beni yan sokaktaki arkadaşları Nolka ve Ada'nın evine götürüyor, iki tonton kızkardeş.bu ev nispeten daha eski ve sade, ama gayet temiz. ben çıkıp biraz yürüyeyim diyorum Lourdes endişeleniyor, bu saatte yalnız cıkma diyor ben de yanımdaki nakit parayı düşünüp kıçımı kırıp evde kalıyorum. zaten uyusana kardesim saat olmuş 12.

6 aralık -Havana-Holguin
sabahın 6'sında uyanıyorum. sehir karanlık, çatlamış pencere on yerinden koli bandıyla yapıştırılmış. ortalık kırmızılaşıyor yavaş yavaş. herşey o kadar eski ki. sanki yeni savaştan cıkmış gibi. hava aydınlanıyor, bizim altın kızlar kalkıyorlar bana super bir kahvaltı hazırlıyorlar. ispanyol omleti kahve, taze sıkılmıs portakal suyu. bir de bal var, karıncaları kenara ittirip ondan da yiyorum ki enerji versin. her geçen gün biraz daha zenginleşecek pandomim yeteneklerimle bisiklet kiralamak istediğimi söylüyorum. gördüğüm en yakışıklı kübalı olan komşudan bisikletini günlüğünü 3 CUC'a kiralıyorum.saatlerce futursuzca sağa sola gidiyorum, deniz kenarını, sehrin çarşısını, dısardaki mahalleleri görüyorum.

Capitolio, central habana central habana

habana viaje old cars, central habana

ac ve susuz kalınca haritaya bakıyorum epey uzaklaşmışım. Bisikletin kilidi yok, bırakamıyorum, yiyecek alamıyorum, güneş başıma geçiyor derken bir cocuk geliyor bana buena vista social club çalan bir yerden bahsediyor, sana gösteriyim hemen bu caddede diyor. hadi göster bakalım. gidiyoruz,düzgün bir cafe-bar tarzı bir yer, gayet kalabalık. birer mojito alıyoruz.

mojito old car, habana viaje

bu cocuk da yakama yapısmıs durumda. otelde kocam bekliyor falan diyorum. bizimki de bi salsa ogretmeniyle evliymiş, çocuklarına süt alamıyorlarmış, sekerli suya ekmek batırıyorlarmış. tamam olabilir ama bu çocuk bir yalancı her halinden belli.neyse 3 mojito'ya 30 CUC ödüyorum, ödemem gerekenin 5 katı, nasıl kazıklandığımın farkındayım ama olay çıkarıp günümü berbat etmeye hiç niyetim yok. bu cocuk gibiler bir kız bir oğlan gezebilecegi gibi tek kız da olabiliyor, isimleri bile var; jinetero/a. benim gibi saskınları kandırıp anlaşmalı yerlere götürüp komisyon alıyorlar. Size bir iki jinetero repliği söyleyeyim; "hey amiga, where are you from?", "mira mira, que pais?", " do you like buena vista social club?". neyse yola devam, aclıktan mantıklı dusunme yetenegimi kaybetmek üzereyken casa'yı buluyorum. bisikleti eve bırakıp en yakın yerde guzel bir yemek yiyorum.burada tavuk deyince hep kızarmış tavuk geliyor.pek çok yemeğin yanına aperatif olarak da küçük siyah fasülyelerden çikolatalı çorba gibi görünen bir yemek geliyor. Bu akşam Kuba havayollarının yurtiçi seferlerini yürüten Aerocaribbean’la Havana’dan Holguin’e ucağım var. bizim taksici Frank geliyor beni almaya,sırf ben başka yerleri görebiliyim diye dünkü yoldan başka bir yolla beni havaalanına götürüyor, yolda çat çut konuşmaya calışıyoruz, sonra bana check-in bitene kadar eşlik edip çantamı taşıyor, ve diyor ki paran olur olmaz, ne olursa olsun birşeye ihtiyacın olusa lütfen beni ara. bu arada evlerinde kaldığım teyzelerde Holguin’e gidince bize telefon ac seni merak ederiz demezler mi? tamam biraz küçük gösteriyorum ama naptınız yahu! uçak yolculuğu gayet rahat geçiyor hemen uyuyorum.bu arada uçak pervaneli, üstünde palmiye resmi falan var. havaalanında bizim çocuklarla buluşuyorum, özgür ve teo, onlar arabayla geze geze havana’dan buraya geldiler, şimdi geze geze doğudan batıya gideceğiz.akşamı Holguin’de geciriyoruz.burası sakin bir şehir, havana’daki jineterolardan burda eser yok.pek çok yerde nasyonel para geçiyor.casa’ya yerleşiyoruz. gece boyunca 3 ayrı yere gidiyoruz.2 ayrı yere de içerisi kalabalık diye alınmıyoruz. gittiğimiz ilk yer liseli gençlerin mezuniyet partisi tadındaki eski bir binanın terası. burda oturmak için yerde araba tekerlekleri var, ve 5 çocuktan oluşan boy band tarzı bir grup neşe içinde şarkılar söylüyor, önde de kızlar dans ediyor, çok keyifli bir ortam. Burdaki eğlence bitince, canlı müzik olan bir bara gidiyoruz keyifli küba müzikleri dinliyoruz ardından da bir diskoteğe gidiyoruz.diskotekler hep kötü yerlerdir.gecenin geri kalanını parkta insanlarla muhabbet ederek geçiriyoruz.parkta bir kavga çıkıyor polis anında gelip kelepçeleri takıp kavgacıları götürüyor. Bu Küba’da ender olan birşey genelde kavga eden falan yok, adalılar sakin insanlar.

streets of holguin, cuba parque calixto garciai holguin, cuba

3 kişilik rock grubu album kapağı hazırlığı içindeki insanlar gibi sokaklarda foto cekip duruyoruz.

holguin, siempre adelante los caremelos, holguin
los caremelos, holguin

7 Aralık Guardalavaca-Santiago de Cuba

Adanın Kuzeydoğusuna düşen Holguin bölgesinin muhteşem plajları var. Guardalavaca plajına gidiyoruz, ilk gördüğümüz park edebileceğimiz yere arabayı park edip plaja yöneliyoruz. Farkında olmadan herşey dahil tatilcilerin olduğu acaip lüx bir otele girmişiz, herkesin kolunda bilekliği var, bizim yok, orda olmamız gerektiğinden falan bahsediyorlar. Çıkıyoruz, plaja gidiyoruz .çok inceden yağmur yağıyor ama hava süper, burası cennet gibi. şnorkel yapıyorum ve değişik balıklar görüyorum. karnımız acıkıyor ve lonelyplanet’tan bulduğumuz bir restorana gidiyoruz.Hayatımın en güzel anlarından ilk 20’ye gireceğini düşündüğüm bir öğle yemeği. okyanusun dibinde sangria içip istakoz yiyoruz, baya pahalı ama bu seferlik paraya kıyıyoruz.ama asıl olay bu değil, kumsala gençler geliyor, kız arkadaslarına müzik yapıyorlar, saksafon ve gitar çalıyorlar, daha sonra tanışıyoruz ve profesyonel müzisyen olduklarını öğreniyoruz. (dinlemek için) onlara 5 CUC veriyoruz ve bize bir sürü şarkı çalıyorlar ve bu parayı’da hemen havana rom’una yatırıyorlar. gerçekten küba ruhunu görüyorsunuz işte böyle zamanlarda.

musicians at playa guardalavaca dog at playa guardalavaca

girls at playa guardalavaca lunch at playa guardalavaca

Sonra adanın güneyine, Santiago de Cuba’ya yola koyuluyoruz. Santiago de Cuba Havana’ya göre adanın tam ters köşesinde, güneydoğusunda. burası Küba’nın ikinci büyük şehri, açıkçası guidebook’ta çok daha şaşalı anlatılıyordu sanırım beklentim çok yüksek olduğu için hafif bir hayal kırıklığı oluyor. gece dışarı çıkıyoruz ama ne halimiz var ne de gidicek biryer bulabiliyoruz, devrilip uyuyoruz.

8 Aralık -Santiago de Cuba ve cevresi
Yine erkenden uyandıgım birgun.kahvaltıya kadar biraz foto cekerim diye kameramı alıp çıkıyorum. yanıma da ev adresini almıyorum, kendime güvenim sonsuz evi bulacağımla ilgili, nedense. geziniyorum kenar mahallelerde, foto çekiyorum.Küba’da insanlar belki evlerinin küçük olmasıyla ya da içerde onları oyalayacak fazla şeyleri olmadığından belki de iklimden hep evlerinin önünde oturuyorlar. bu sebeple muhabbet edecek birilerini bulabiliyorsunuz, düdük kadar ispanyolcayla herkesle 3-4 kelime konuşuyorum. Bir çocuk beni bahçesinde fotoğram çekmem için bir ilkokula götürüyor, neşeli öğrencileri çekiyorum.

school garden, santiago de cuba kids in the school garden, santiago de cuba.
kids in the school garden, santiago de cuba. school garden, santiago de cuba

derken neden sonra kaybolduğumu anlıyorum.inanın ki bu memlekette sokaklar acaip simetrik, birbirine benziyor, isteseniz bakın google earth’ten.yardımıma TV anteni yetişiyor.nasıl mı, burda şehir merkezlerinde kocaman bir TV anteni oluyor, onun bizim evin neresine düştüğünden yola çıkarak deneme yanılma derken bizim evi buluyorum. ev sahiplerimiz bize süper bir kahvaltı hazırlamışlar terasta. Her sabah ya meyve ya meyve suyu ya da reçel olarak tükettiğimiz pembe domates kılıklı bir meyve var, bugün meyve suyu olarak karşımıza çıkıyor. Kahvaltıdan sonra arabaya atlayıp şehrin batısındaki plajlara gidiyoruz, kücük bir koyda karayip sularına atıyoruz kendimizi yine şnorkel, bu sefer içimden -i was swimmin in the carribean-animals were hiding behind the rock-except the little fish- falan diye şarkı söylüyorum. Bu küçük koyda yaşayan 82 yaşındaki bir adamla tanışıyorum, şimdiye kadar gördüğüm en iyi ingilizce konuşan kübalı. eskiden ordaki amerikalı çocuklarla eğitim almış, yazı yazmayı sevdiğini ama her zaman kalem bulamadıgını soyluyor, elimdeki kalemi veriyorum (hayattaki en üzücü anlardan ilk 20de).



burdan “Al Salton”diye bir yerdeki selaleyi gormek uzere yola cıkıyoruz.harita uzerinde yol var gibi gorunuyordu ama yol 4x4 ciple bile cıkılamayacak bir hal alıyor.teker patlıyor yağmur yağıyor hava kararıyor, işler hakkaten boka sarıyor. vakti zamanında devrim öncesi che, fidel ve diger gerillaları saklayan bu dağlar, bu sefer de bize yardım ediyor ve her nasılsa şehre dönebiliyoruz (bknz.geziden tek beklentinin eve sağ dönmek olduğu anlar).
Akşam garip bir restoranda yemek yiyoruz sonra da santiago’nun casa de la musica’sına gidiyoruz, burda sahne alıyorum.

singing at casa de la musica, santiago de cuba Catedral de Nuestra Senora de los Dolares, santiego de cuba

Çalan grup harika ama klüp bomboş. Küba’da enteresan olan şeylerden birisi de şu ki boyle kluplerde sahnenin en onundeki masalara rezerve diyorlar ama kimse gelmiyor, o yüzden biraz sirinlik ve ricayla oturabiliyorsunuz buralara.

9 Aralık - Santiago de Cuba –Las Tunas-Trinidad
Sabah tam yola koyulacağız bir bakıyoruz ki arabanın ön tekeri patlamış. Bir önceki gün Sierra Maestra dağlarındaki maceramızdan sonra şaşırtıcı değil tabi.casa sahibi Yamil’in yardımıyla tamirciye gidilip teker tamir ettiriliyor, pazardan ananas, hindistan cevizi alınıyor, park cespedes’te müzisyenlerle muhabbet ediliyor, Catedral de la Asunción’nun içine giriliyor, dışardan fotoğraf çekiliyor ve avlusunda jimnastikle karışık ibadet eden insanlar izleniyor.

singing and playing in park cespedes singing and playing in park cespedes dressy woman,park cespedes,santiego de cuba

adanın bu yakası Jamaica ve Haiti’ye cok yakın oldugu için buraların etkisi görülebiliyor (ama voodo büyücüsü bakındım göremedim).Küba’nın postanesi de eteca adında bir kurum, buraya girdim ve internete girmek istedim. bunun için başka bir yere gidip ordan sifre alıp buraya tekrar gelmem gerektiğinden bahsettiler. vazgeçtim.

günün geri kalanı yolda gecti, araba sola cekiyor sandık ama meğer teker yine mefta olmuş, las tunas’da araba kiralama şirketinin servisine ugradık, cocuklar bu işle ugrasırken ben de gördüğüm che panosunu çekmek üzere ayrıldım sonra da yol ustu café bar tarzında bir yere gittim, beni hemen masalarına davet eden iki çift oldu, bira ısmarladılar ve salsa yapmayı bilmediğimi duyunca bana öğretmeye çalıştılar.Iki kelimeyle yine muhabbet ettik işte burda ispanyolca bilmediğim için 126.kere kızdım kendime.

hasta la victoria siempre patlayan teker.
gas station on the road

sonra yola devam.akşam saatlerinde trinidad’a varıyoruz. burası bir film seti gibi, oldukça eski bir şehir, iki kattan daha yüksek bir ev görmek imkansız. unesco’nun dünya miras listesinde bulunan 8 küba bölgesinden birisi burası, oldukça turistik bir yer. casa’ya yerleşir yerleşmez dışarı atıyoruz kendimizi.burası oldukça küçük bir şehir bu arada. Her zamanki gibi casa de la musica’ya gidiyoruz. burası ortaköydeki esma sultan yalısının iki katlısı gibi bir yer. Mojitoları höpürdetirken bir de bakıyorum universiteden sınıf arkadasım önümden geçiyor, şaka mı yahu bu derken, tuğçe diye bağırıyorum, aa hakkaten tuğçeymiş.gecenin geri kalanını kuzenleri ve diger arkadaslarıyla birlikte geciriyoruz, klüp çıkışı eski meydanda oturup muhabbet edip mehtap izliyoruz.dünya küçük müdür nedir.

10 Aralık-Trinidad
Sabahın köründe kalkıp hemen limana gidiyoruz, niyetimiz dalış yapmak ama o tip bir organizasyon gittiğimiz limanda yok, diğer tarafa gidersek de ya birsey bulamazsak endişesiyle kalkmak üzere olan katamaran turuna katılıyoruz.katamarandaki herkesin türk olduğunu anlayınca dumur oluyoruz. Karıncalar turun gezisiymiş! Adeta fethiye mavi yolculuk havasına dönen bu turda teyzeler ve amcalarla muhabbet ediyorum.turla degil de araba kiralayıp gezmemizi takdir ediyorlar ve maceralamızı heyecanla dinliyorlar.bu katamaran turu aslında sıkıcıydı ama guneslenmek iyi geldi. Yalandan bir şnorkel yaptırıyorlar, bizim türkler de suyun altından boy boy mercan çıkarıyorlar, yazıktır günahtır (ipekcm teşekkürler). sonra kucuk bir adaya ugruyoruz ve iguna ve garip salyangozların fotolarını cekiyoruz, paella yiyoruz. şehre dönüşte, gün ışığını kaçırdığımız için pek iyi olmasa da eski meydan fotoları cekiyoruz.

balıkcı
trinidad cuban faces

Yola çıkmak için olduça geç kalıyoruz, santa clara üzerinden havana’ya gidiyoruz. santa clara’da lenin’den daha ziyade lennon haline getirilmiş Che’nin mozolesine uğruyoruz. Bolivya’da öldürülmesinin ardından 1997’de küba’ya getirilmiş ve devrimin başladığı varsayılan bu şehre yerleştirilmiş Che’ye selam edip, arkadaşlarımızın selamlarını gönderiyoruz, sonra yola devam ediyoruz ve sabaha karşı 5’te havana’da oluyoruz. bu yol gerçekten çok zor geçti, çocukların uykusu geldi yol deseniz berbattı, bazen işaret oluyordu bazen olmuyordu ama arada yol bitiveriyordu (bu arada yol işareti bazen yanan bir ateş de olabiliyordu).

on the road Che monumento santa clara

a road sign in cuba, yes with the fire. teo+me on the road, experimental shots

görüş mesafesinin çok az olduğu sislerin içinden gittik. burda teoreis yine şöförlüğünü gösterdi, uyuya kalmasın diye onunla konuşmaya çalıştım durdum ama arada uyur konuşur buldum kendimi ve ona saçlarını en son ne zaman boyattığını falan sordum.

11-12-13-14 Aralık Havana
Son günler birbirine benziyor. Kaldığımız ev eski havana muhitinde (habana viaje), yani şehrin göbeğinde, heryere yürüme mesafesi bir yer. Lourdes ve ailesi çok tatlılar ve yardımcılar.kahvaltılar muhteşem, bazen akşam yemeğini de burda yedik çok başarılıydı. Hemen hemen hergün feriye gibi bir ismi olan şehir pazarına gittik, burda bir yığın incik boncuk hediyelik eşyaların yanı sıra,bir sürü resim tezgahı ve sahaflar vardı. Kısacası ben burda kendimi kaybettim. Hava çoğunlukla bulutlu ve yağmurluydu ama buralara bir daha gelemem diye okyanusa girme fırsatını kaçırmadım ve havana’ya çok yakın süper bir plaj olan playas del este’ye gittim, yüzdüm, bu kumsala dişimi gömdüm.

şehirde faytonla gezdik, turistik otobüse bindik, miramar denilen bölgeye gittik, izmir kordona benziyen malecon’da gezdik, deniz fenerini gördük, habana viaje'nin her sokağından geçtik, hemingway’in vakti zamanında müdavimi olduğu “La Bodeguita del Medio”’da mojito içtik, barın duvarına adımızı yazdık, buralara gelmesini dilediğimiz arkadaşlarımızın adını da yazdık. Sokakta barlarda sahilde her yerde canlı müzik dinledik BVSC’ın sarkılarını ezberden soyler olduk, salsa yapan insanları izledik, bütün bunlar olup biterken sürekli fotoğraf çekmeye devam ettik. gezindiğim arkadaşlarımın hepsi fotoğraf manyağı olduğu için japon turistler gibiydik..

calle obispo, habana Capitol, central habana habana

Son gün geziye başladığım gün olduğu gibi yalnızdım, bir tane motor taksilerden tuttum ve önce havana'nın ünlü mezarlığı "Necropolis Cristóbal Colón"'a gittim, ardından da Lennon Park'a. bu mezarlık açık hava müzesi gibiydi, melekler, haçlar, çiçekler böcekler. dışarda millet açken vakti zamanında buraya çok para akıtmış olmalı buranın zenginleri. lennon park'a gelirsek burda bir bankta john lennon'ın heykeli var. bir zamanlar müziğinin adada dinlenmesi yasak olan ama savaş karşıtı hareketin liderlerinden birisi olan lennon ölümünün 20.yılında bu şekilde hatırlanmış. hemen yerde bir plakada ispanyolca "You may say I'm a dreamer, but I'm not the only one" yazıyor. evet bunu da gördükten içim rahatlıyor artık eve dönebilirim.

park lennon, habana motor taxi

morning chat on the balcony, habana

pınar del rio bölgesini göremeden döndüğüm için biraz yarım kalmış hissediyorum geziyi kim bilir belki bir gün yine gelirim. hem dişimi de gömdüm buraya. bir parçam her zaman burada kalacak.

17 yorum:

HaNuka1948 dedi ki...

blogspotları takip ederim Küba gezisi bu güne kadar gördüğüm en güzel yazı TEBRİKLER.

Cengiz dedi ki...

Objektifinden Küba'yı izlemek çok güzel... Hayatın içinde bir uğur böceği gibi uçup uçup konmuşsun. Sakın durma, bize milyon tane pencere aç, hayat senin pencerenden güzel görünüyor...

LaLe dedi ki...

guzel yorumlar icin cok tesekkurler
elde olsa hep uçup uçup konucaz :)
yeter ki saglık para ve zaman olsun .

Kadir dedi ki...

Merhaba, gezmiş gelmişsiniz, peki o doktor maaşı ile harcamalarınız arasındaki dengesizligi biraz anlatabilir misiniz ?

Teşekkürler.

LaLe dedi ki...

merhaba, sorunuzun cevabını ben de çözebilmiş değilim malesef. bunu anlamak için orda yaşamak falan gerekiyor sanırım.ama benim gördüğüm kadarıyla anlatmam gerekirse; ülkede iki çeşit para var birisi diğerinin 25 katı.sonuç olarak da iki çeşit alım gücü var. sosyalizm faydaları olan sağlık eğitim hizmetlerinin bedava olması yanı sıra insanların iyi kötü kafalarını sokabilecekleri konutları var ve kira dertleri yok. elektirik su gibi giderleri aylık 1 cuc=25 nasyonel para gibi cok ufak bir para. kısacası insanların büyük gider kalemleri yok, tuketim cılgınlıgı da yok, bunun için ne para var ne de arz. geriye gıda gibi giderler kalıyor.aylık 16 USD gibi maaşla insanlar geçinebiliyorlar. pahalı retoranlar olduğu gibi kubalılara hitap eden retoranlar da var.ama buralarda kalite oldukca dusuk. kimileri bu kapalı ekonomiden rahatsız ama ordaki insanların fakirlik ve mutsuzluk içinde oldugunu dusunmekte sacma bir genelleme olur.kısacası işler bir şeklide 50 yıldır böyle yürümüş.umarım sorunuza az da olsa cevap verebilmişimdir..

Kadir dedi ki...

Teşekkürler Lale, ilginç tabi, esasında biraz anlayabiliyorum misal levent civarında çalışan bir kişinin bir yıllık kazancı ile asgari ücret ile geçinen bir kişinin yaklaşık 3 yıl kazancı eşit, boyle olunca leventte çalışan asgari ücretlinin standardında yaşasa süper bir fark olacak ama leventte çalışan asgari ücretlinin yaşadıgı gibi yaşamıyor, kanyon'a gidiyor, metro city'e gidiyor cep telefonu faturası asgari ücretlinin maaşı kadar geliyor.bu açıdan bakınca esasında bir nebze anlıyorum.

belkide bana garip gelen 16 dolar ile yaşayabilme ki senin dediklerinden sonra bu nasıl yaşama da bilemiyorum.Açıkçası ben liberal birisiyim, sosyalizm'in senin dedigin gibi belirli temel şartları sagladıgını kübada görmüşsün fakat senin de dedigin gibi nasıl bir standart.

umarım ben de oraları gidip görme imkanım olur bir gün.kübaya gidersem senden yardım alırım.oralarda ingilizce aktif olarka kullanılıyor mu bunu soylemeni isterim.İngilizce ile işlerimi bitirebilir miyim ? şimdiden teşekkürler

Adsız dedi ki...

lale sonunu pörtletmişsin yazının ama başı çok gözel olmuş daha önceki kedi, ciğer ve mundar yorumlarımı geri alıp beni de götür demek istiyorum

Adsız dedi ki...

Canım güzel yeğenim, ailemize yaptığın sunum zaten harikaydı ama bu sıcacık anlatımında çok ama çok keyifli olmuş, beni içine alıverdi, sanki birlikteydik! Hem çok bilgilendim hemde kahkahalarla güldüm sen çok yaşa çok gez e mi!

Bilge'lik Yolcusu dedi ki...

Sevgili Lale,
Gezi notlarını çok beğenerek okudum.Hem gezin çok güzel hem de senin yazım stilin. Fotoğraflarda bonus olmuş...
Daha çok gezip, bizlerle paylaşman dileğiyle..
Sevgiler...

Unknown dedi ki...

kuzum sen yapmissin ?
cok harika birsey olmus bu.

LaLe dedi ki...

bir dost: kimliğini açıklar mısın lutfen meraktan uyuyamıyorum bir haftadır!

aysegul: evet teyzecim pardon kucugum mini minim, gezmekten baska birsey dusundugum yok, tanrı yardımcım olsun akıl fikir versin.

Bilge: cok tesekkur ederim, en kısa zamanda sizinle tanısmak istiyorum aysedul birseyler ayarlar umarım =)

ilkercim: 2010 mart yapalım sunu, bak ben gezi yazarı olucam seni de ünlü yapıcam, poz poz fotografların olacak. bunu bi düşün.

Ser dedi ki...

cok güzel yazi. harika gezmissiniz. flickr da resimlere bakarken kendimi kaptirdim, gezmis kadar oldum. benim bu seneki planlarimda olan ABD gezisini Cuba gezisi olarak degistirsem mi diyorum..

LaLe dedi ki...

merhaba serhat,
bu tatilden ne bekledigini dusunup ona gore karar verebilirsin cunku ikisi birbirinden gercekten cok farklı. eger yiyim içiyim alıs veris yapiyim buyuk binalar goruyim modern ulasım vs gibi beklentilerin varsa amerika ama yok guzel muzik dinliyim dans eden sarkı soyleyen insanlar goriyim, 60larda donup kalmıs teknoloji, yokluk, az cesitlilik, fakirlik ama samimi bir ortam gormek istiyosan da kuba. amerika her zaman amerika ama kuba her an degisebilir, degimiş degisiyor hatta. :)

Ser dedi ki...

Selam Lale,
Avrupa'da nerdeyse basmadik yer birakmamakla beraber henüz Amerika kitasina ayak basmadim.. ABD'den basliyim diyorum ama orta ve güney amerikayi da mutlaka gezmek istiyorum. ikisini de yapicak vaktim yok malesef bu sene.. sanirim bu sene 2-3 haftalik ABD dogu be bati yakasi gezisi önümüzdeki sene de firsat bulursam orta ya da güney amerika.. Küba'ya da ugrayip senin disini bulucam :)

peki soyle bi soru daha sorsam: EOS 450d mi D60 mi yoksa parayi bastirip D80 mi? henüz baslangic seviyesindeyim..

LaLe dedi ki...

bende eos 400d var. onu cok seviyorum. baska bir kamerayı gozum gormuyor. beni bir tek o anlıyor sanki. ama 450d gordum hic fena degildi. bunları nikon d80'le karsılastırmalısın.canon D60'lar ayrı bir segment bir üst seviye olmalı. ama body'den cok lense kafa yormalısın. kit lensleri tavsiye etmem. diyaframı 2.8'den asagı almamanı tasiye ederim.benden bu kadar :)

Burçin Çobanoğlu dedi ki...

döktürmüşsün yine l^al. çok çok begendim yazıyı.
içimden lale bizi kübaya götür demek geldi.
Senin gözünden ve dilinden daha bir güzel bu geziler..

Pınar Y. dedi ki...

merhaba,

biz de martta kübaya gidiyoruz, rotamızı belirlemek için araştırma yaparken karşılaştım blogunuzla. şu an sadece havanaya gidiş dönüş tarihimiz belli, toplam 9 gün. nasıl bir rota önerirsiniz. santiago de cuba mutlaka görülesi bir yer mi, yoksa trinidad varadero habana üçgeni küba deneyimi için yeterli midir sizce?

teşekkürler,

gezmeye ve yazmaya devam etmenizi dilerim, yazım diliniz çok akıcı, yazdıklarınız keyifle okunuyor...